Test dedikleri..


Amerikalı bilim adamları, uçaklarda kullanılan camların sağlamlığını test etmek için bir makine geliştiriyor.
Uçak şirketleri de bu makine ile ölü tavuk fırlatıp camlarının sağlamlığını deniyorlar. Öyle ki fırlatış hızı ve diğer değerler, uçuş anında çarpan bir kuş ile aynı. Böylece uçakların camları doğal yöntemlerle test edilmiş oluyor .. Bu iş İngilizlerin çok ilgisini çekiyor ve hızlı trenlerde denemek üzere makineyi ödünç alıyorlar. Ancak söylenen tüm ayarları yapmış olmalarına karşın testlerde denenen tüm tren camları kırılıyor. Hatta bazen arka duvarlarına kadar da gidebiliyor. Her seferinde aynı sonuçla karşılaşınca durumu makineyi üreten şirkete rapor ediyorlar. Raporu inceleyen şirket yetkilisi faksla karşılık veriyor:
— Çözülmüş tavuk kullanın!

Dilek..


Köhne bir kasaba da papaz ve onun da iki tane papağanı varmış. Papağanlarda sahibi gibi oldukça inançlı ve dindarlarmış. Sabah-akşam kafeslerinde oturur; İncil okuyup, dua ederlermiş. Papazın cemaatinden bir kadınında iki dişi papağanı varmış ve papazın erkek papağanları ne kadar ahlaklı ise kadının dişi papağanları da o kadar ahlaksızmış. Öyle ki kadın eve misafir almaya korkar olmuş. Gelen misafirlerin önünde alenen:
— Erkek istiyoruz! diye, bağırırlarmış.
Gelen misafirlerin yanlış anlamasından da korkan kadın sonunda dayanamamış ve papaza:
— Bu papağanlarla başım dertte, nasıl ıslah edeceğimi bilmiyorum. Ne olur bana yardım edin peder! Papaz da:
— Sen getir onları bana, benim papağanların kafesine koyalım da ahlak öğrensinler biraz, benim papağanlar sürekli dua eder
Kadında almış papağanları getirmiş papazin evine... Kafese girer girmez dişi papağanlardan birisi:
— Hey yakışıklı, iki tane ucuz fahişe ister misiniz kafesinizde!
Erkek papağanlardan biri ötekine dönüp:
— Benim gördüklerimi sende görüyor musun?
Öteki:
— Oluuum!! Bütün dualarımız kabul oldu lan sonunda!


Yüzme bilmeyenler giremez!!


Temel, idris ve dursun göl kenarına pikniğe giderler. Rakıyı evde unuttuklarını anlayınca Temel arkadaşlarını bırakıp eve döner. Geri döndüğünde arkadaşlarını bıraktığı yerde bulamaz,başlar aramaya, bir süre sonra çalılıkların arasından bazı seslerin geldiğini fark eder ve yaklaşır. Gördüklerine inanamaz. İdris dursunun arkasında uygunsuz vaziyette, ilişki içindedir.
Temel:
— Ula Ula! Napiysunuz?
İdris:
- Hava çok sıcak, sen celene kadar piraz cöle cirelum dedik.. Ama pizum Tursun yuzme pilmiymuş da!! Poğulma tehlikesu geçurmişdur. Pende ona yardimcu oliyrum da!!
Temel:
— Ula poğulma tehlukesi geçurene penum pildigum suni teneffus yapilur!! Hay Allah pelanizu versun da!! Punlaridami goreceydum!!
İdris karşılık verir:
- Pizde oyle paşlamışduk ama pu iş pizi çok sardi!!

Haram..


Bektaşi’nin birini ramazanda içki içtiği için yaka paça Kadıya götürürler. Çakır keyif Bektaşi’yi görür görmez Kadı:
— Behey kâfir! Bu yaşta hala içiyorsun bu zıkkımı!!. Utanmıyor musun? Bilmiyor musun haram olduğunu?
— Sırtınızdaki ipek kaftan da haramdır, diye karşılık verir Bektaşi.
Kadı:
— Bunun içine pamuk katarlar!
Bektaşi:
— Dünyada doğru adam mı kaldı, şaraba da yarı yarıya su katıyorlar.


Bir gün fazla
Adama sormuşlar:
—Kaç gün oruç tuttun?
—Hastalığım nedeniyle, ancak bir gün tutabildim!
Aynı soruyu, orada bulunan Bektaşi ye sorunca, hiç istifini bozmadan yanıt vermiş:
—Bu arkadaş benden bir gün fazla tutmuş!

Adrenalin..


Temel, yıllar sonra biriktirdiğiyle elden düşme Murat 124 alır. Arabasıyla memleketine giderken araba arızalanır. Yolun kenarına çeker, motor kapağını açar, ne olduğunu anlamaya çalışırken bir Ferrari yanaşır:
— Hayrola hemşerim, arabanın nesi var? İstersen senin arabayı benimkine bağlayalım, çekeyim ilk tamirciye kadar.
Temel bu teklife çok sevinir. Ara halatı ile Murat'ı Ferrari' nin arkasına bağlarlar. Ferrari' nin sahibi genç uyarır:
— Ben hız yapmayı çok severim. Eğer farkında olmadan aşırı hız yaparsam, sen selektör yap beni uyar!
Temel:
— Tamam!
Yola koyulurlar. Bir süre sonra Ferrari gaza basmaya başlar, 60.80.100... derken, Murat124 arkadan selektör yapar. Ferrari durumu anımsar ve yavaşlar, bir sure sonra Ferrari yeniden gaza basar, 70, 80,100... Selektör yeniden anımsatır. Ferrari yavaşlar. Yolda bu şekilde ilerlerken bir Lamborghini Ferrari' ye yaklaşır:
— Kapışalım mı?
Ferrari yanıtlar:
— Nesine?
— 340 km. ötedeki benzinliğe ikinci varan, ilk varanın deposunu doldurur.
Ferrari hemen onaylar ve yarışa başlarlar. 120, 140, 180, 220...
O arada trafiği denetleyen helikopterdeki görevli polis, genel merkeze bilgi vermektedir:
- Komiserim, şehrin kuzeyindeki yolda trafik güvenliği tehdit altında!!! 3 araç yarış yapıyor. Ferrari ile Lamborghini saatte 300 km hızla yan yana gidiyorlar, arkadan da Murat 124 onları geçmek için 10 dakikadır selektör yapıp yol istiyor!!

Ne istiyordu?

14 yaşındaki Alman kızı Bravo dergisinde Doktor'a bir yazı yazıp, sorar:
— Sevgili Doktor, akşam saat 8'de kapının zili çaldı. Kapıyı açtım, karşımda kocaman bir adam duruyordu. Annem ve babamın evde olup olmadığını sordu. Bende, ne yazık ki şu anda evde olmadıklarını, bir yere gittiklerini söyledim. Sonra adam içeri girdi ve bana 2 defa tecavüz etti, gitti. Size soruyorum, bu adam annemden, babamdan ne istiyordu?

Iyi Ruyalar

Mevlevi, Bektaşi ve Softa yemekten sonra ikram edilen bir tepsi baklava için rüyaya yatarlar. İçlerinde en hayırlı rüyayı gören baklavayı alacak. Öneri kabul edilir. Yatar, uyurlar. Sabah olunca Sofu:
— Ne rüya gördünüz anlatın bakalım?
Mevlevi sikkesini başına geçirerek:
— Hayırdır inşallah göklere çıktım!
Bunun üzerine Sofu dayanamaz:
— Ben ise rüyamda cennete gittim!
Bektaşi:
— Erenler, ben de gece birinizin göklere uçtuğunu, diğerinizin de cennette gezdiğini görünce, 'Artık bunlar fani dünyaya dönmezler' diyerek kalkıp baklavayı bir güzel temizledim!

Çatlak Yumurta!!


Adam Amerika'ya gidince orada çok güzel bir civciv görür. Hayran kaldığı bu güzelliği ülkesine götürmek ister. Hayvanları izinsiz ülke dışına çıkartmanın yasak olduğunu da bildiğinden, dönerken aldığı civcivi de ceketinin iç cebine koymayı ihmal etmez..Planladığı şekilde gümrükten geçer ve uçakta bir rahibenin yanında yolculuk başlar. Cepte sıkılan civciv, adamın gömleğinin içinden pantolonuna doğru iner ve fermuar seviyesine geldiğinde canı dışarı çıkmak ister.
Fermuarın azıcık açık kalan yerinden dışarı bakar ve hemen kafasını geri çeker. Bu hareketi bir kaç kez tekrarlayınca rahibenin dikkatini çeker.
Rahibe, utana sıkıla adama döner:
— Beyefendi, ben bu işlerden pek anlamam ama galiba yumurtalarınız dan biri çatlamış!

Eş & Metres..


Doktor, Avukat ve Matematikçi üç arkadaş oturmuş, bir metres mi? yoksa bir eş edinmek mi daha iyidir? diye ateşli bir şekilde tartışmaktadır.
Avukat:
—Kesinlikle metres daha iyidir!!. Eğer bir karınız varsa ve boşanmak isterse, bir sürü yasal sorunlar çıkıyor. vs. vs.
Doktor:
— Bir karınızın olması daha iyidir!! Çünkü eş bir tür güven duygusu verir ve stres düzeyinizi düşürür, bu da sağlığınız için yararlıdır.
Matematikçi:
— İkiniz de yanılıyorsunuz!!. Hem metresiniz, hem de karınız olmalı ki; karınız metresinizle, metresiniz de karınızla olduğunuzu düşüneceğinden siz de rahat rahat matematik çalışıyor olabilirsiniz!!

Park!!


Mose; Kudüs sokaklarında umutsuzca park yeri için turlamaktadır.Aynı yerleri tekrarlamaktan sarhoşa dönmüştür. Arabasını bırakacak uygun yer arayan gözler bir taraftan da saatindedir. Çünkü çok önemli bir iş buluşmasını kaçırmak üzeredir.. Nafile çırpınmalardan ümidini kesmiş, teslim olmuş ve ağlamaklı gözlerle gökyüzüne bakarak:
— Tanrım! Şu beş dakika içinde bana bir park yeri bulursan, yemin ediyorum bundan sonra hep Kosher yiyeceğim, Shabat'a uyacağım, Yom-Kippur ve tüm kutsal günlere özel saygı duyacağım!!
O an bir mucize gibi hemen önünde bir araç hareket eder ve yeri boşalır. Mose aceleyle gökyüzüne yeniden bakar:
— Zahmet etme tanrım!! Ben buldum!

Bitmemesi ...


Adam doktora gider:
— Kalbim çok atıyor, der.
Uzun bir muayeneden sonra doktor:
— Atmaması lazım!
Adam doğru bir eczaneye gider:
— Atmaması var mı?
Eczacı şaşırır:
— Beyefendi Atmaması bizde vardı yeni bitti, siz köşedeki veterinere yine de bir bakın!
Adam 4 kutu at mamasını alır ve bir ay boyunca kullanır.Sonuç mükemmel. 4 ay sonra adamın kalp şikâyetleri yeniden başlar ve doğru veterinere gider.4 kutu daha at maması ister..
Veteriner:
— Kusura bakmayın at maması ithalatı artık yapılmıyor. Bizde de bitti..
Adam telaşla doktoruna gider:
— Atmaması bitmiş!
Doktor hastasına şöyle bir bakar:
— Bitmemesi lazım!


MIŞ
Kadınla adam yatakda konuşurken, birden kadının telefonu çalar.Kadın telefona bakar. Bir süre konuştuktan sonra telefonu kapatır.Yanındaki adam:
— Arayan kimdi?
Kadın:
— Kocamdı, seninle toplantıdaymış!

Yoh miii!!


Maho ağa, dağ, bayır gezerken bastığı yere dikkat etmez ve uçurumdan yuvarlanmaya başlar. Çizgi filmlerdeki gibi, uçurumun yarısında bir ağaç parçasına zor tutunur. Kendine gelince var gücü ile bağırır :
— Ula yokarida kisme yohğ miiiii! yohğ miiiiii, yohğ miiii.
Sadece sesi yankılanmaktadır. Aradan biraz zaman geçer. Bir gayret daha :
— Ula yokarida kisme yohğ miiii…, yohğ miiii…., yohğ miiii….
Hiç ses soluk yoktur. Epey zaman geçer. Hava kararmaya, tutunduğu dal çatırdamaya başlamıştır. Zaten kolunda da mecal kalmamıştır. Son bir gayretle ve bağırmaktan kısılmış olan sesi ile :
— Ula, ula yokarida kisme yohğ mi? yoh miii, yoh miiii…..
Derken, nereden geldiği belli olmayan, içinden mi?,dışından mı bir ses duyar:
— Ben varım.
Gözleri parlamış ve azıcık can gelmiştir maho ağaya;
— Ula!! Hele sen kimsin?
— Ben seni yaratan Rabbin’im.
– Öyleyse bana bir çare Allahım beni kurtar ne olur.
Meçhul ses;
— Saatlerdir orada sabırla ve isyan etmeden bekledin ey sevgili kulum maho. Bu sabrının mükâfatı olarak senin bütün günahlarını affettim. Bırak elini ve gel cennetime der !
Maho ağa aşağı bakar, yukarı bakar!! Can bu, yine de tatlıdır:
— Ula başka kisme yohğ miiiiiii, yohğmiiiiiiiii, yohğmiiiii, yohğmiii...

Pişmanlık!!


Yaşlı bayan evinde, koltuğunda oturmuş geçmiş yaşamını gözden geçirirken, birden bir peri karşısına çıkıverir ve ona artık alışık olduğumuz 3 dilekte bulunabileceğini söyler.
— Peki! Zengin olmak istiyorum, der yaşlı kadın.
Peri bir el hareketiyle kadının koltuğunu som altına çeviriverir.
— Güzel ve genç bir prenses olmak istiyorum.
Birden başında paha biçilemez bir tacı olan dünya güzeli bir prenses oluverir.
— Üçüncü ve son olarak ne istersin?
O sırada yaşlı köpeği ağır bir şekilde kafasını kaldırır ve zayıf bir "hav" sesi çıkartınca,
prenses çok sevdiği köpeğine bakar:
— Köpeğimi yakışıklı bir prens’e dönüştürebilir misin?
Önünde dünyada hiç kimsenin görmediği kadar yakışıklı bir prense dönüşür köpek.
Kadın ona büyük bir hayranlıkla bakar ve o anda ona âşık olduğunu anlar..
Prens ona doğru yaklaştığında kadının heyecandan dizleri titremeye başlar, prens kadının kulağına eğilir ve dudakları neredeyse değecek şekilde fısıldar:
—Eminim zamanında beni hadım ettirdiğine çok pişmansındır şimdi!!

Sadrazam Hamamda!!


Günlerden bir gün, hamama gideceği tuttu, sadrazam hazretlerinin..
Bir yanında birinci veziri, bir yanında ikinci veziri, bir yanında üçüncü veziri.

Sonra efendime söyleyeyim, Peşkirci başı, Nalıncı başı, Sabuncu başı ..
Velhasıl-ı kelam tam dört yüz kişilik kafile, peştamal takıp girdiler hamama ..
Geçtiler kurnaların başına üçer beşer..




Sadrazam deseniz kuruldu göbek taşına, yan gelip yattı..
Memleketin en ünlü tellakları, sardılar dört yanını, kimi elini kaptı, kimi bacağını.. Bir keseleme sürtme faslı başladı. Tam on iki saat, on iki ünlü tellak..
İncitmeden keselediler hazretin mübarek vücudunu….

Öylesine kir çıktı ki sormayın, her biri nah parmağım gibi.. Aman efendim bu ne kiri demeye kalmadı, keselerin altında eriyip gitti koskoca sadrazam..
Bütün maiyet erkânı yerinden fırladı:
— Nettünuz devletliyu? Dediler tellaklara.
Tellaklar cevap verdi:
— Biz yıkadık, keseledik..Devletlinin kirden ibaret olduğunu bilemedik.
Suç bizde değil. Neyleyelim..Kir bitti, sadrazam elden gitti.

Evlenmek Ha!!



Adam işten evine gelmiş ve karısına;
— Hayatım, işyerinden en sevdiğim arkadaşımı bu akşam yemeğe çağırdım...
Karısı sinirlenmiş:
—Neeee! Sen delirdin miii?. (1)
—Ortalığı görmüyor musuuuun?. (2)
—Ev darmadağınnn. Nerminler bendeydi bugüüünnn...!!! (vir,vir,vir,vir) (3)
—Üstelik yemek de yapmadımmm.!!!.. (4)
—Zaten alışverişe de çıkmamıştım!!!. (Car,car,car,car,car)(5)
—Geçen akşamdan kalan bulaşıkları bile yıkamadım henüz...(Dir,dir,dir, dir.) (6)
—Heeemm bugün muayyen günüm; sinirli ve yorgunummm.(Bla, bla, bla, bla...) (7)
— En sevdiğim pembe dizi “şebekler de ağlar” var bugün televizyonda; onu izlemek istiyordummm.(Lak, lak, lak, lak, lak.)(8)
—Hem bu akşam Nalan'la telefonla konuşma günüm; biliyorsun Çarşamba akşamları 23.00'dan sonra %70 indirim var...(9)& (!!!!)
—Biliyorum canım, biliyorum...
— Biliyorsan arkadaşını neden çağırdın ozzzamaannnnan!?!?
— O salak, bu aralar “evlenmek istiyorum” diye tutturdu da hayatım..



Patatis!!

Bir kadının çok sevgilisi oluca bizim Temel de bu çapkın hatunun ağına düşer. Tam işe koyuluyorlar ki, kapı çalınır.
Kadın:
— Eyvah kocam! deyip, Temeli bir torbaya sokar. Kadı kapıyı açar. Başka bir sevgilisi, ikinciyi de içeri alır. Çok geçmez bir kapı sesi daha... Kadın yine:
— Eyvah kocam! der ve onu da bir torbaya atar...
Kapıyı açtığında bakar ki başka bir sevgilisi daha... Çaresiz onu da içeri alır, çok geçmez cibali karakolu gibi yine kapı. Onu da torbalar.. Kadın kapıyı açtığında bu kez cidden kocasıdır gelen .Herif bir bakar evde kocaman üç torba;
— Bunlar ne?

— Pazardan alışveriş yaptım hayatım!
Adam gider birinci torbaya sıkı bir tekme sallar. Torbadan :
- Gıtgıtgıdak!
Sırası gelen ikinci torbaya basar tekmeyi:
— Meeee me.

Üçüncü çuvala da bir tekme savurur, ses yok... Bir tekme daha yine ses yok... Sert bir tekme daha alınca çuvaldan Temel’in sesi duyulur:
- Ula hayvanoğli! Hayvan! Ne tekme ataysun, ses gelmiysa ya soğandur, ya patatis!


İlk Gece...(!)


Oğlan tam bir “ana kuzusu”dur. Anne zoruyla evlendirilmiştir..Kendi baskısıyla bu evliliğin gerçekleştiğinin farkında olan anne; oğlunun, ilk gecesi için çok endişelenmektedir; dayanamaz ve oğlunun evini arar. Telefona çıkan oğluna sorar:
— Napıyorsunuz oğlum?
— Hiiiiiiiiç TV seyrediyoruz anne.
Kadın ilginç bir vurgu ile;
— Yatak odasına geçseenize oğlum
Oğlu her zamanki gibi “peki” der ve telefonu kapatır.
Anne çok pimpirikli olduğundan dayanamaz, çok geçmeden yine arar...
— Oğlum napiyorsunuz?
— Yatak odasında TV seyrediyoruz..
Anne bunun üzerine kızar:
— Oğlum üstünüzdekileri çıkarsanıza!
— “Peki anne,” der ve telefonu kapar.
Aradan 5 dk geçmeden anne duramaz yine arar;
— Oğluuum napıyorsunuz?
— Hiiiiç!! Yatak odasında, çıplak TV seyrediyoruz.
Annenin kafasının tası atmıştır:
— Oğluuuum!! Her şeyi ben mi sana söyleyeceğim? Senin en kıllı yerini karının çişini yaptığı yere…!
Neyse kadın verdiği talimatın rahatlığı ile 15 dk oturur, ardından oğlunu arar..Fakat bu kez telefona gelini çıkar.. Anne:
— Naaaapiyorsunuz? !
Gelin:
— Ben çıplak olarak TV seyrediyorum ama vallaha kocamın ne
yaptığını anlayabilmiş değilim..
— Nasıl?
—Kafasını klozete sokup sokup çıkarıyor!

Photoshop


Geçen hafta, çalıştığım özel poliklinikte muayene ettiğim doğulu bir bayanın çocuğunda Konjenital(doğumsal) bir anomali dikkatimi çekince, hastaya:
— Akraba evliliği var mı?
Anneye fırsat vermeyen baba hemen atıldı:
- Sayılmaz..
Ben iki- üç kuşaktan bir akrabalık olduğu yönünde iyimser bir tahminde bulunup:
— Sayılmaz mı? Nasıl yani?
— Şöyle ki. Teyzemin kızı ama biz onlarla 15 yıldır konuşmayız, sildik onları..

Büyük Sır!!


Kadın bir doktorla çıkmaya başlar, kısa bir süre sonrada hamile kalır. Korunduklarını zannettiklerinden olacak ikisi de çok şaşırır. 9 ay sonra, doğum yaklaşırken, bir rahip de aynı hastaneye prostat ameliyatı için yatar.
Doktor;
— Ben bir çare buldum! Bak ne yapacağım?
— ????
— Onu ameliyat edeceğim ve ona bir çocuğunun olduğunu söyleyeceğim!!
— Peki, işe yarar mı?
— Denemeye değer!!
Doktor önce kadını yani kendi bebeğini doğurtur, sonra da rahibi ameliyat eder.
Rahip uyanınca ona:
— Buna inanmayacaksınız ama bir bebeğiniz oldu!
— Olamaz doktor bey! Bu nasıl olur, imkânsız ama!
Doktor ısrarla;
— Valla! Ameliyatı yapan benim. İşte çocuğunuz!
Aradan 15 yıl geçer ve rahip oğluna;
— Oğlum! Benim sana söylemem gereken bir şey var! Ben senin baban değilim!!
— Babam değilim de ne demek?
— Ben senin annenim!
— Nasıl? Babam?
— Baban piskopos!!

Hangi Yarı?!!


Meraklı inek, beygir ve eşek; dağılıp, insanların ne yaptıklarını öğrenmeye, beş yıl sonra da öğrendiklerini birbirleriyle paylaşmaya karar verir. Her biri başka yönde yola çıkar..
Beş yıl sonra buluşma yerine önce inek , sonra da beygir gelir Ikisi de perişandır, zayıflamış, dişleri dökülmüş, kamburları çıkmış, adeta çökmüşlerdir.
Beygir;
— Nedir bu halin inek?
İnek iç çekip, başlar anlatmaya:
— Bu insanlar merhametsiz. Beni durmadan birbirlerine sattılar. Alan sütümü sağdı. Bir inek daha varmış, onu yanıma koyup çifte koştular, aç bıraktılar. Canımı zor kurtardım be kardeş...
Sonra beygir anlatır:
— Benim de ağzıma bir demir parçası geçirdiler, ağzımı açamadım. Üzerime bindiler. O indi öbürü bindi, o indi öbürü bindi...Binmedikleri zamanlar zincire vurdular... Belim çöküp de onları taşıyamaz bir hale geldiğimde arkama kocaman bir araba bağladılar, bu kez birçoğunu birden taşımaya başladım. Ben onları taşıdıkça, onlar beni kırbaçladılar. Canımı zor kurtardım inek kardeş bildiğin gibi değil hani!!.
Ve uzaktan eşek görünür, ıslık çala çala,, taşlara tekme ata ata gelmektedir. Mutludur, şişmanlamıştır, tüyleri parlamakta, gözlerinin içi gülmektedir. Üzerinde de lacivert takım vardır. İnek ile beygir çok şaşırır, merakla:
— Nedir bu halin, neler oldu?
Eşek başlar anlatmaya.
— Bir memlekete vardım, birisi bağırdıkça insanlar onu alkışlıyordu. Ben de yüksekçe bir yere çıkıp bağırdım. Benim bağırmamı bilirsiniz, duyan benim yanıma koştu, duyan koştu. Onlar geldikçe ben daha çok “falan-filan” diye bağırdım!
İnek:
— Ee sonra?
— Sonrası beni başkan seçtiler.
Kısrak atıldı:
— Yani sen!! Sen başkan mı oldun?
— Evet... Bir şey yapmama gerek kalmıyordu, ben bağırdıkça onlar 'Memleket seninle gurur duyuyor' diye alkışladılar. Yiyecek birçok şey vardı. Ben ise yedim ve bağırdım, yedikçe bağırdım...
— Pekiii... Senin eşek olduğunu anlamadılar mı?
— Yarısı anladı ama diğer yarısına anlatamadı.

Sıfır...


Yıl 1982 ...
Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nun 2. sınıf öğrencileri,
Türkiye Ekonomisi dersinin hocasını bekliyor. Sınıf, öğrencilerin patırtısıyla yıkılıyor...
Sert görünümlü hoca kapıda belirir. Sınıfa kızgın bir bakış atıp kürsüye geçer.
Tahtaya kocaman bir (1) rakamı çizer.
— Bakın! Bu kişiliktir. Yaşamda sahip olabileceğiniz en değerli şey..
Sonra (1)’in yanına, bir (0) koyar.
— Bu, başarıdır. Başarılı bir kişilik (1)’i (10) yapar.
— Bir (0) daha.. Bu tecrübedir! (10) iken,(100) olursunuz.
Sıfırlar böyle uzayıp gider:
Yetenek... Disiplin... Sevgi…
Eklenen her yeni (0)’ın, kişiliği 10 kat zenginleştirdiğini anlatır hoca…
Sonra eline silgiyi alıp en baştaki (1)’i siler.
Geriye bir sürü sıfır kalır ve hoca yorumu patlatır:
— Kişiliğiniz yoksa öbürleri sıfırdır!

Sevgililer Günü


14 şubat sabahı kadın uyanır uyanmaz;
— Kocacığım! Rüyamda ne gördüm biliyor musun, akşam eve elinde çok güzel bir paketle geliyorsun…
—Eee
— Ben de paketi heyecan içinde açıyorum ve içinden ne çıkıyor biliyor musun?
— Eeeee!!!
— Bir inci kolye! Sence bunun anlamı ne olabilir?
Adam gülümser:
— Bu akşam öğrenirsin sevgilim, der.
Akşam olur adam elinde güzel bir paketle eve gelir.. Kadın gözlerine inanamaz; çok heyecanlanır:
- Kocacığım sen bir harikasın!..
Kadın paketi aceleyle açar.. Kutunun içinden bir kitap çıkar. Üzerinde;
“RÜYA TABİRLERİ” yazmaktadır!!

Türk Ölçü Birimleri(= Ölçütleri)

Ölçü araç ve gereçlerinde yapılan yenilikleri onaylayıp, göğsümüzü gersek de; gündelik yaşantımızdakiler ne? Sorgular mıyız kullandığımız ölçütü...Hepimizin kendinden bir şeyler bulduğu, kattığı ve kullandığı ölçü birimlerimizin maşallahı var, türlü çeşit, sürüsüne bereket..Niteli seviyoruz! Çünkü duygusalız, sıcağız ve doğu insanıyız!! Nicel nedir ki? Kitaplar, bilimsel ve tarafsız olmanın ölçütü nicel gözlemlerdir dese de!! Öyle pek kalıba girmeyi sevmeyiz. Diyalog mu? En alasını yaparız?. Yan yana gelince neden anlaşamayız peki? Ne dedin? Ya Empati!!! Oda ne ki? Sadece kafam karışık.
1 - Başarılı bir Türk aşçısı, Fransa'da lüks otele transfer edilir. Anlaşmada diğer aşçılara bazı
tarifler öğretmesi istenmektedir. Geçerler ocağın başına, başlar bizim ki:
— Bir tutam maydanoz, bir tutam karabiber, yetecek kadar su...
Fransız dayanamaz sorar;
— Bunların bir ölçüsü yok mu?
Bizimki terslenir:
— Ben ne diyorum? Bir tutam olacak! Bi tutam, azıcık işte!!!
2 - Bir elçim maydanoz yol!!.

3 - İki fiske karabiber ek.
4 - Bir diş sarımsak. Bi gıdım,
5 - Bir avuç fındık.
( Çorumlu versiyonu: Bir hapaz leblebi..)
6 - Bir tepeleme çay kaşığı tuz.
7 - Bir silme çay kaşığı tuz.
8 - Aşure kazanı
9 - Alabildiğince un.

10 - Bir cimcik un, incir çekirdeği kadar
11 - Göz kararı tuz,
12 - Bir tek rakı, iki duble rakı
13 - Büyük rakı, küçük rakı .
14 - Ayrıca yön tariflerinde de çığır açmış olmamız kaçınılmazdır.

— Ne tarafta abi bu dükkân?
— Şeyimin istikametinde. gibi.
15 - Buradan sana kadar, bilemedin kapıya kadar .
16 - İki bıyık bükümü sağa, bir süğem yukarı! (Başparmakla işaret parmağın arası)
17 - Üç evlek ileri
18 - Kasıktan dize kadar.... (Aha bu kadar!)
19 - Bir adım yol
20 - Kaç karış?
21 -“Göt kadar” gibi söylendiğinde sadece Türklerin anlaması muhtemel, hatta bazen
Türklerin bile anlamakta zorluk çektiği ve karşınızdaki kişinin nasıl bir ortamda yetiştiği, sosyo kültürel yaşantısı vb. konularda derin tespitler yapmanıza neden olacak ölçü birimlerimiz var. Örnek mi?
— Kaç metrekare lan senin ev?
— Göt kadar abi .... (Pekiştirme=civciv götü kadar bir şey!!)
22 - Abi geçen bi balık yakaladık nah kolum gibi
23 - Kafam kadar
24 - O ne be! Kedi kadar fare!
25 - Bir de bunların Trakya insanına özgü olanları vardır ki, genelde revaçta olmama nedenleri
nezaketsizliktir: iki güzel örneği:
Küçük ev = Bülbül büzüğü kadar
Yenilen az yemek = Kedi çükü kadar bi şey yedim .
26 - Muhsin abi geçen bi woofer almışım öküz
gibi ses çıkarıyo! Harika!
27 - Üç kalem mal.
28 - İki satır yazı.
29 - Bir araba laf., Bir ton laf!!vs.
30 – Ağzı kalabalık
31 - Bir dünya iş.
32 - Göz alabildiğine geniş...
33 - İki rekât namaz.
34 - Bir kamyon adam.
35 - Beş posta ... vs.
36 - Bir zaman ölçüsü olarak sigara:

— Hadi!! Ne zaman gidiyoruz?
— Sigaram bitince gideriz.
37 - Yakışıklı olsun!
38 – Cillop gibi
39 – Sığır yahnisi!! (sıfat olarak soğuk ve sevimsiz..)
40 - Eşek sudan gelene kadar…
41 - Türk'ün kendisi ölçü birimidir: Türk kadar kuvvetli, bir Türk dünyaya bedel!!
42 – Azıcık uslu ol be oğlum!! (En az, orta, en çok!!) Efenim!!

İyi Eş!!


Temel içe dönmüş, kendini dine adamış ve sonra da güzel bir hanımla evlenmiş. Aradan 2 ay geçtikten sonra bir gece karısına;
— Ula!! Penden once pirkac sevculun oldugi dogri mudur da!!
— Dinle tatlım; Evinde sıcak iyi yemeğin var mı?
— Evet, var dur da!
— Temiz ve ütülü elbiselerin var mı?
— Evet, var dur da!
— Evin düzgün ve temiz mi?
— Hemde nasıldur da.!,
— Gece yatakta benimle sevişmekten memnun musun?
— Hemide çokkk! da !.
— Öyleyse söyle tatlım... Ben nerede öğrendim tüm bunları... Cami de mi?...

Abi - Kızkardeş Diyalogları!!

— Aabiii, burada cips vardı nooldu?
— Yedim.
— Ee burada kurabiyeleeeerr?
— Onları da yedim.
— Yaa kolayı nereye koyduun?
— İçtim.
— Boşanda semerini ye be ! Yuh! Burada yarım bi çukulata var yiyorum ona göre!!
— Yiyemezsinkiii yaladım ben onu..
_______________________________

— Abii çay bardakları nerde?.
— Ulan bide evin kızı olacaksın, hayret bişey yaa!
— Ya söylesenee.
— Tuvalete bak rezervuarın içindeydi en son…………
— Eee hani yok burada!!.
_______________________________

— Abiiii ojemi gördün müü?
— Ben sürüyorum şimdi bi dakka. kurusun rötuş yapıp vericem manyak mısın kızım sen? Ne bileyim ben senin ojeni...!
_______________________________
— Ya abii fırın nasıl açılıyordu?
— Açıl susam açıl diyosun açılıyo.
_______________________________
— Saçımı kestirdim baak nasıl olmuş
— G.t üme benzemişsin.
— Yaa anne g.t üme benzemişsin diyoo!!!
— Öyle mi dedim pardon g.t üme hakaret etmişim.
— Ya annneeee!!!
_______________________________
— Baak kaşlarımı aldırdım nasıl olmuuş?

— Yuh alna baak Atatürk hava limanı gibi!!
— Böhüüüü!!
_______________________________
— Ciyaaak örümceekkkk Anneciiiiiiim!!!
— Spidermanın posterini odana asarsın ama!.
_______________________________
— Abi saç kurutma makinesini gördünmüüüü??
— Valla tost makinesiyle sevişiyodu en son.
— Bikerede doğru cevap ver bee!
Tamam be!! Yedim!!.
— Bak buna inanırım işte.
_______________________________
— Kimdi o?
— Kim kimdi?
— Arayan
— Ne zaman?
— Demin telefonda konuştuğun kimdi diyorum ,lafı dolaştırma!!
— Osman1
— Hmm. Osman senin 1.90'a 90 bi abin olduğunu bilio mu?
— Eee bilmese de olur bence
— Hmm.
_______________________________
— Biricik kardeşim benim dünyanın en güzel kız kardeşi ! Canıımm.
— Param yok, su getiremem, bakkala gidemem ders calisiom!
— Allah cezanı vermesin ben istemesem seni yapmıyorlardı ama!!
_______________________________
— Kalk yemek pişir bana hadi koş koş koş fırla!!
— Ya bi gün de kendin yap bi işini ya, Allahım neydi günahım!
— Ne? Yarın gece çıkmak istemio musun?
— Dolma mı tavuk pilav mı?
_______________________________
— Kız git bana hede hodo al getir bakkaldan!
— Getirmem!
— Getir lan!
— Getirmem kendin al!
— Döverim!
— Dövemezsin!
— Döverim!!
— Dövemezsin!!
— Gıdıklarım!!!!
— Hangi bakkal demiştin abi...............